Yanlış anlaşılmak
YANLIŞ ANLA(ŞIL)MAK Turusan Bağcı
Aldatmaların en kötüsü,
Kendi kendini aldatmaktır.
PLATON
Hz. Mevlâna, insanların, -başkaları tarafından- yanlış anlama ve değerlendirmelere meydan vermemek için; her sözün ve buna bağlı olarak kelimenin, kavramın anlamını tam olarak, iyi bir şekilde öğrenmeleri ve böylece, -ister sözlü, ister yazılı olsun- doğru bir şekilde kullanılmaları gerektiğini önemle vurgular. Her sözü, kelime ve kavramı iyi anlayarak, yanlış anlamalara meydan vermeyecek şekilde kullanıp, yorumlanması gerektiğini belirtir.
Yanlış anlama ve değerlendirmelerle ilgili olarak; Mesnevi’nin 5. cildinde bir örnek verir. Buna göre, bazı kimselerin; “insanın kaderini dikene benzettiklerinden” bahisle, bu benzetişin yanlış olmamakla birlikte; “dikenin kendisinden çok, insanı ikaz etmek, uyarmak, -Hak yolunda- uyandırmak için olduğunu” belirtir.
Hz. Mevlâna, insanların, -başkaları tarafından- yanlış anlama ve değerlendirmelere meydan vermemek için; her sözün ve buna bağlı olarak kelimenin, kavramın anlamını tam olarak, iyi bir şekilde öğrenmeleri ve böylece, -ister sözlü, ister yazılı olsun- doğru bir şekilde kullanılmaları gerektiğini önemle vurgular. Her sözü, kelime ve kavramı iyi anlayarak, yanlış anlamalara meydan vermeyecek şekilde kullanıp, yorumlanması gerektiğini belirtir.
Yanlış anlama ve değerlendirmelerle ilgili olarak; Mesnevi’nin 5. cildinde bir örnek verir. Buna göre, bazı kimselerin; “insanın kaderini dikene benzettiklerinden” bahisle, bu benzetişin yanlış olmamakla birlikte; “dikenin kendisinden çok, insanı ikaz etmek, uyarmak, -Hak yolunda- uyandırmak için olduğunu” belirtir.
İnsanlar arasında yanlış anlama, anlatma ve anlaşılma gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kırılmalara, küsmelere daha kötüsü kavgalara genel olarak iletişim kazaları da denebilir mi, bilmiyorum; lakin bir şeyi yanlış anlamanın hiç anlamamaktan daha kötü olduğunu pek ala söyleyebilirim.
Nedeni gayet açık. Hiç anlamayan bir gün anlayabilir; ama yanlış anlayan doğru bildiği yanlışı yaşama biçimine dönüştürdüğü için ‘zannı’ kemikleşmiştir artık. Bir bilge bu durumu şu sözle ifade ediyor: “Yanlış fikirler paslanmış çivilere benzer; söküp atmak zordur.”
Anlatmak ve anlamak için insanlar ortak kodlar kullanır. Ne var ki bu kodlar, kişinin kültürüne, benliğine, belleğine ve içinde bulunduğu ortama göre farklılıklar kazanır. Anlatılmak istenen anlaşılamıyorsa kodlar arasında uçurumlar vardır ya da taraflardan en az birinin niyeti başkadır.
Günümüzde insan ilişkilerini anlatan kavramın adı iletişimdir. İletişim; kişiler arasında duygu, düşünce ve bilgi alışverişini sağlayan bir etkileşimdir. Bu bağlamda Mevlana can alıcı bir noktaya dikkatimizi çeker ve der ki: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”
Eksik veya yanlış anlamaya o kadar yatkın bir mizaca sahibiz ki hemen küsüp kavga çıkarmaya da hazırız.
“Mesele senin bildiğin gibi değil.” Ya nasıl? “Öyle demek istemedim.” Ne demek istedin şimdi?” gibi cümleleri sık sık kullanıyoruz. Yahut eski Türk filmlerinden “Bir dakika Tarık, durum senin sandığın gibi değil!” diyen âşıklar ve benzeri bir sürü örnek…
Bazen “yanlış anlama” olmasın diye, söze başlarken, “Bir şey söyleyeceğim de sakın beni yanlış anlama” deriz. Aslında yanlış anla(şıl)mak için o kadar çok nedenimiz var ki…
Aynen Sylviane Herpin’in dediği gibi:
“Düşündüğünüz,
Söylemek istediğiniz,
Söylediğinizi sandığınız,
Söylediğiniz,
Karşınızdakinin duymak istediği,
Duyduğu,
Anlamak istediği,
Anladığını sandığı,
Anladığı..
Arasında farklar vardır.
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var.”
İletişimin ruhu dinlemektir. Dinlemek için kulak vermek gerekir. Bu nedenle, Mesneviye ‘bişnev’ (dinle!) diye başlayan Mevlana “Söz söylemek için önce dinlemek gerektir. Söze, kulak verme yolundan gir.” der.
Saygılarımla
Turusan Bağcı